Nevşehir iline 23 km ve Ürgüp ilçesine ise 5 km uzaklıktaki Mustafapaşa Köyü, Türkiye’nin Nevşehir iline bağlı Ürgüp ilçesinde yer alan bir köydür. Bu köy, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü tarafından 2021 yılında başlatılan “En İyi Turizm Köyleri Girişimi” kapsamında ödüle layık görülmüştür. Bu girişim, turizmi kırsal kalkınma, dönüşüm ve toplum refahı için olumlu bir güç olarak kullanma amacını taşımaktadır. Mustafapaşa, daha önce Sinason adıyla anılmıştır ve 1476 ile 1927 yılları arasındaki kayıtlarda bu isimle geçmektedir. 1966 yılında kasaba statüsüne yükselen yerleşim birimi, 2013 yılında nüfusunun 2000 kişinin altına düşmesi nedeniyle belediye statüsünü kaybetmiştir.
Mustafapaşa, eski adıyla Sinasos olan antik bir Rum köyüdür. Bu köy, Kapadokya’nın en doğal ve otantik bölgelerinden biridir. Mustafapaşa, Ürgüp’e 6 km ve Nevşehir’e 25 km mesafede konumlanmaktadır. Gezilecek yerler açısından oldukça zengin olan Mustafapaşa, diğer bölgeler kadar zaman ayırmanız gereken tarihi atmosferiyle dolu sevimli bir kasabadır.
Mustafapaşa, 1924 nüfus mübadelesine kadar Ortodoks Rumlarının yaşadığı ve yaklaşık 700 taş konak barındıran bir köydü. O dönemde köy sakinleri, şarap ve tıbbi ürünler satan varlıklı Rum tüccarlarıydı. Mübadele ile birlikte köyün sakinleri Yunanistan’a gönderilmiş ve Türk nüfus yerleştirilmiştir.
Sinasos mimarları, taş işçiliğini sanatsal bir mimariye dönüştürmüşlerdir. Rivayete göre bu mimarlar Mardin ve Suriye sınırından gelmişlerdir. Bu rivayetin gerçek olabileceğini düşündüren bir faktör ise Mardin’deki evler ile Mustafapaşa’daki evlerin gerçekten de birbirlerine çok benzemesidir.
Bugün, Kültür Bakanlığı tarafından korunan kasaba 1981 yılında turizme açılmıştır. Mustafapaşa’da, yaşları yüzyılları aşan 93 ev, yaklaşık 30 kilise ve şapel görülmeye değer tarihi bir şölen sunmaktadır.
Mehmet Şakirpaşa Medresesi
Mustafapaşa’nın merkez meydanında bulunan Mehmet Şakirpaşa Medresesi, kasabanın en önemli Osmanlı eseridir. Bu yapı, 1900 yılında inşa edilmiş olup Kervansaray olarak da bilinir. Medresenin mimari planı asimetrik U şeklindedir ve giriş kapısı taç başlıklı olarak tasarlanmıştır. Kapının önünde yer alan Arapça kitabede Mehmet Şakir Paşa’nın hayrından bahsedilir ve cepheye Osmanlı Tuğrası oyulmuştur. Medresenin taç kapısından geçildiğinde açık avluya ulaşılır ve burada sekizgen sütunlarla desteklenen kemerli bir revak bulunur.
Mustafapaşa’nın gezilecek yerleri arasında ilk sırada yer alan medrese günümüzde Kapadokya Meslek Yüksek Okulu olarak eğitim amacıyla kullanılmaktadır. Hemen karşısında ise Mustafapaşa’nın en eski camisi olan 1601 yılında inşa edilen Cami-i Kebir ile birlikte Şeyh Ali ve Sipahi Camii bulunmaktadır.
Aziz Nikolaos Manastırı
Mustafapaşa’nın biraz dışında, ancak oldukça yakınında yer alan Aziz Nikolaos Manastırı, hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar tarafından saygı gösterilen bir manastırdır. Manastırın bir kısmı taş yapıdan oluşurken, diğer kısmı kayaya oyulmuştur. Manastır, alt seviyede birbirine bitişik dört odadan oluşmaktadır. Güneydeki yapıdaki duvar resimleri günümüzde zor seçilebilmekle birlikte, üslup açısından en eski yapı olduğunu göstermektedir. Bu yapıların üzerinde ise niçin yapıldığı anlaşılamayan iki farklı seviyede mekanlar bulunmaktadır. Güneybatı yönde ise beşik tonozlu, iki odalı ve işlevi bilinmeyen bir diğer taş yapı bulunmaktadır. Aziz Nikolaos Manastırı, birçok kısmı tahrip olmuş olsa da, hala Mustafapaşa’da görülmeye değer tarihi eserlerden biridir.
Konstantin Helena Kilisesi
Mustafapaşa’da hala ziyarete açık ve sağlam durumda olan Konstantin Helena Kilisesi, Cumhuriyet Meydanı’nda belediye binasının yanında konumlanmaktadır. Kilisenin üzerindeki kitabeden, kilisenin Osmanlı döneminde 1729 yılında inşa edildiği ve 1829 yılında Sultan Ahmet, 1850 yılında ise Sultan Abdülmecit dönemlerinde onarımlar gördüğü belirtilmektedir. Ayrıca, 1895 yılında kiliseye bir çan kulesi eklenmiştir.
Kesme taş mimarisiyle inşa edilen bu bazilika planlı kilisede bulunan freskler, ne yazık ki günümüze çok net sahneler şeklinde ulaşmamıştır. Kilise bazı kaynaklarda Konstantin Eleni Kilisesi olarak da adlandırılmaktadır.
Aziz Vasilyos Kilisesi
Aziz Vasilyos Kilisesi, Mustafapaşa’nın kuzeyinde, Bey Deresi Vadisi’nin doğusunda yer alan ve 19. yüzyılda Post-Bizans döneminde inşa edilen bir kilisedir. Mustafapaşa’dan Sümer Caddesi’ni takip ederek yürüyerek, yaklaşık 15 dakikada kiliseye ulaşabilirsiniz. Kiliseye küçük bir merdivenli odadan girilmektedir. Girişin sağ duvarında, Hz. İsa, Hz. Meryem ve Vaftizci Yahya’nın resmedildiği ‘Deesis’ sahnesi bulunmaktadır. Bu kilisedeki özellikler arasında, bölgedeki diğer kiliselerde bulunmayan Aziz Yuannis sahnesi ile aziz figürleri ve ‘Naos’daki Pantaktrator İsa freskleri yer almaktadır.
Aziz Basil Şapeli
Mustafapaşa’nın yaklaşık 2 km batısında bulunan Aziz Basil Şapeli, İkonaklastik döneme tarihlenen, iki apsisli ve dikdörtgen planlı bir yapıdır. Şapelin tavanları düz olarak inşa edilmiş ve iki nefli bölümü sütunlarla desteklenmiştir. Batı nefinin duvarlarında yer alan kabartma sütunlar, kırmızı aşı boyasıyla boyanmış ve aralarına nişler yerleştirilmiştir. Doğu nefinin duvarları ise bitkisel ve geometrik desenlerle süslenmiştir. Bu nefin yakınında, kilisenin banisine ait olduğu düşünülen bir mezar bulunmuştur. Nefin apsisinde ise tasvirler yerine patrik isimlerinin yazıldığı üç malta hacı ve palmetlerle süslenmiş bölüm bulunmaktadır. İshak, İbrahim ve Yakup peygamberlerini temsil eden bu haçlar, bazı araştırmacılara göre Golgota 3 hacını veya cenneti temsil etmektedir. Tavanın büyük haç motifinde ise yine geometrik ve bitkisel desenler kullanılmıştır. Haçın kornişinde yer alan bir yazıta göre, bu haçın Aziz Konstantinos’u temsil ettiği düşünülmektedir. Ayrıca, apsisin ön yüzünde Aziz Basil ve Aziz Gregorios’un resmedildiği önemli sahneler bulunmaktadır.
Saklı Vadi / Aziz Grigorios Kilisesi
Kapadokya’nın en güzel vadilerinden biri olan Saklı Vadi adını, bölgeyi konser ve piknik alanı olarak düzenleyip halka açan sahibi Mehmet Balta’dan almış. Gerçekten de saklanmış gibi bulunması zor olan vadiye Mustafapaşa’nın meydanından güneybatı yönüne yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Vadinin girişinde göreceğiniz Aziz Grigorios Kilisesi bazilika tarzında yapılmış küçük bir kilise ve yıkıldığında Rumlar tarafından tekrar yapılmış. Tek apsisli kilisenin içinde kilisenin onarımında çalışanlara ait olduğu sanılan iki de mezar bulunuyor.
Gomeda Vadisi
Mustafapaşa Kasabası’nın batısındaki Gomeda Vadisi, diğer adıyla “küçük Ihlara” veya “Bey Deresi Vadisi” olarak da bilinir. Bu vadi, Kapadokya’da gizlenmiş ve diğer vadilere göre daha az bilinen bir doğal oluşumdur. Vadi, hikaye ve korku filmlerinin konusu olmuştur. Vadinin girişindeki Gomeda Harabeleri dışında, Bey Deresi’ni takip ettiğinizde vadinin yamaçlarında kiliseler, manastırlar ve güvercinliklerle karşılaşacaksınız. Eğer geziye biraz gizem katmak isterseniz ve yanınızda bir fener bulunuyorsa, vadide birçok karanlık tünel ve mağara olduğunu söyleyelim. Vadinin bitki örtüsü ise yürüyüşünüzü renkli bir atmosfere dönüştürecektir. Ağaçların dolu olduğu meyve dallarında uzanırken, uçuşan kelebeklerle doğanın tadını çıkarabilirsiniz.
Gomeda Vadisi’nde apartman katlarına benzeyen güvercinliklerin fotoğraflarını çekmek isterseniz ve biraz da insan elinden çıkmış sanat görmek isterseniz, vadiye henüz girmeden sağ tarafta bulunan Alakara Kilisesi’ni ziyaret etmenizi öneririz. Bu tek apsisli yapıda, birkaç sanat eseri fresk günümüze ulaşmıştır. Bu fresklerde azizler, melekler, Kutsal İsa ve 12 havari tasvir edilmiştir.
Asmalı Konak
2002 yılında ekrana gelen ve yayınlandığı saatlerde sokakları boşaltan bir dizi, adını 1887’de inşa edilen bu konaktan almıştır. Zaman geçse de hala unutulmayan dizi, bu konakta gerçekleşen olayları konu alıyordu. Günümüzde ise bu konak, Old Greek House adıyla otel ve restoran olarak hizmet vermektedir.
Maraşoğlu Köprüsü
Mustafapaşa, geçmişten günümüze uzanan tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çeken bir yerleşimdir. Gomeda Vadisi’ndeki doğal güzelliklerden başlayarak, tarihi yapıları ve sokaklarında gezerken hissedilen atmosfere kadar pek çok ilgi çekici özelliği vardır.
Maraşoğlu Köprüsü, Mustafapaşa’da görülmesi gereken önemli bir yapıdır. Üç gözlü olarak inşa edilen bu köprü, 1865 yılında iki mahalleyi birleştirmek amacıyla yapılmıştır. Cumhuriyet Meydanı’ndan gireceğiniz Zafer Caddesi’nde bulunmaktadır.
Mustafapaşa, koruma amaçlı imar planı çalışmalarıyla tanınan bir yerleşimdir. Taş yapıların muhteşem dokusunun sergilendiği bu yerleşimde, 1300 civarında taş konak bulunmaktadır. Ne yazık ki, zamanla birçoğu harap olmuş ve değişime uğramış durumdadır. Ancak, eski dokunun izlerini sürmek hala mümkündür.
Mustafapaşa’nın tarihini ve kültürel yapısını anlatan önemli kaynaklardan biri, köydeki Rum halkının Yunanistan’a göç etmeden önce yayınlanan fotoğraflarla dolu bir Rumca kitaptır. Ayrıca, akademik çalışmalardan bazıları da buraya odaklanmıştır, özellikle Yunan araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar önemli bilgilere sahiptir.
Mustafapaşa’nın kültürel zenginliği ve hoşgörü atmosferi, yüzyıllardır var olan bir özelliktir. Farklı dinlere mensup insanlar burada barış içinde yaşamış ve ortak bir kültür oluşturmuşlardır. Tarihte Hacı Bektaş-i Veli’nin Sinasoslu bir aziz kadınla aşk yaşadığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Ayrıca, Kurtuluş Savaşı sonrasında Sinasos’da yaşayan Rumlar ve Türkler, gözyaşları içinde ayrılmışlardır. Bu örnekler, Mustafapaşa-Sinasos’un incelenmeyi hak eden bir yer olduğunu göstermektedir.
Mustafapaşa, tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleriyle gezginler için keşfedilmeyi bekleyen bir yerdir. Ziyaretçiler, köyün sokaklarında dolaşırken geçmişin izlerini hissedecek ve etkileyici yapılarıyla büyüleneceklerdir.
Mübadele Öncesi
Mustafapaşa (Sinasos), 1924 öncesinde ilginç bir sosyal yapıya sahipti. Osmanlı yönetiminde %80 Rum ve %20 Müslüman nüfustan oluşan 5.000 kişilik bir yerleşimdi. Ekonomisi, İstanbul’da havyar ticareti yaparak zengin olan tüccarlar tarafından yönlendiriliyordu. Çalışan erkek nüfus, genellikle yılın 8-10 ayını İstanbul’da geçirirken, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar köyde kalıyorlardı. Yunan-Rum kaynaklarında, Müslüman cemaatin genellikle zengin Rumlar için ev hizmetleri, tarım işleri, hayvancılık gibi konularda hizmet verdiği, az sayıda kasaplık, kahvehane işletmecisi ve memurun olduğu ve bu iki kesimin asırlar boyunca barış içinde yaşadığı vurgulanmaktadır.
Sinasos’un Rum halkı, eğitime büyük önem veriyordu. 1821 yılında başlayan ilkokulda dil (eski Yunanca, Türkçe, Fransızca), matematik, din, tarih ve sanat (güzel yazı, resim, müzik) dersleri veriliyordu. 1840 yılında ise, bir toplantı salonu ve 1.500 kitaplık bir kütüphanesi olan özel bir okul inşa edildi. Ne yazık ki, bu yapı 20. yüzyılın ilk yarısında yıkıldı. 1870’lerden sonra kızlar da zorunlu eğitim programına alındı ve Avrupa’dan ressamlar ve müzisyenler getirilerek eğitime destek sağlandı. Bugün evlerin duvarlarında görülen resimler, bu sanatçılar tarafından yapılmıştır.
Din konusu, Sinasos’ta önemli bir kültürel bileşen olarak öne çıkar. Rumlar köyde 2 cemaat kilisesi, yaklaşık 30 şapel ve köy çevresinde de aynı sayıda kaya oyma ibadet yeri inşa etmişlerdir. Aziz Konstantin ve Helena Kilisesi (1829) köy meydanının önemli bir parçası olarak bugüne kadar gelmiştir. 1840 tarihli daha gösterişli Taxiarhes (Başmelekler) Kilisesi ise 20. yüzyılda yıkılmıştır. Müslümanlar tarafından yapılan üç camiden en eskisi, 1601 tarihli “Cami-i Kebir”dir. 1890 yılında inşa edilen “Mehmet Şakir Paşa Medresesi” aslında bir “imaret” olarak kullanılmaktadır. Bu yapı, Kapadokya bölgesindeki yerleşim içinde tipik olmayan bir anıt örneği olarak dikkat çeker.
Konaklar
Mustafapaşa’nın konut dokusu, üstün işçilik ve detay kalitesi, topografya ve iklime uyumlu yapılaşma ve çeşitlenen plan-cephe kurgusuyla dikkat çeken eşsiz bir mimari zenginlik sunar. Bu yapılar, Ürgüp Loncası’na bağlı olan Rum, Laz, Ermeni, Süryani ve Müslüman taş ustaları tarafından inşa edilmiştir. Tanzimat Dönemi (1839-1856) ile birlikte yaşanan gelişmeler, Sinasos’ta fiziksel olarak kendini göstermiştir. Evlerdeki süslemeler, yapı ustaları, ev sahipleri ve yapım-süsleme tarihleri hakkında bilgi vererek gayrimüslimlere demokratik açılımlar sağlamıştır.
Yerleşkenin dar ve dik yokuşlarında yüksek taş avlularla çevrili konaklar, bazen tüm cephe boyunca, bazen yüksek duvarlar üzerindeki bezemeli konsollarıyla kendini gösterir. Bu konaklar, dış mekanda taşın tek renk sadeliğini estetik bir şekilde yansıtırken, iç mekanlarda renkli bir atmosfer oluştururlar. Bugün hala birçok konakta orijinal duvar resimleri ve tavan süslemeleri bulunur ve bu yapılar dönemin sanat anlayışının eşsiz belgeleri olarak durmaktadır. Köydeki yapıların bir bölümünün rölöveleri sayesinde, bazı plan şemaları hakkında bilgi sahibi olunabilir ve konutların kendine özgü ve tipolojiye uymayan zengin mekân farklılıklarına sahip olduğu gözlemlenebilir.